Skip to main content

Kümes hayvanlarında Salmonella ve Kampilobakterin kontrolü

March 8, 2022

Gıda kaynaklı hastalıkların yayılmasını azaltmak için kanatlı üretiminde erken adımlar atmak mümkündür.

İster profesyonel bir şef olsun ister evde hobi olarak yemek pişiren bir kişi olsun, herhangi bir aşçı, çiğ et, özellikle hindi ve tavuk eti kullanıyorsa gıda güvenliğinin çok önemli olduğunu söyleyecektir. Gıdanın yanlış saklanmasından kesme tahtası üzerindeki çapraz kontaminasyona kadar, hastalıklara ve gıda zehirlenmelerine yol açabilecek birçok faktör bulunur.

Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, gıda kaynaklı hastalıklar, her yıl;

  • 10 kişiden 1'ini etkilemekte,
  • 33 milyon sağlıklı yaşam yılının kaybedilmesine neden olmakta ve
  • 5 yaşın altındaki 125.000 çocukta ölüm ile sonuçlanmaktadır.

Enfeksiyonun yolculuğu

Bu bakteriyel organizmalar normalde tavukta asemptomatik olsalar da, insanlarda gastrointestinal sistemi istila ederek sağlığa ilişkin çok ciddi sorunlara neden olabilmektedirler. Kampilobakter enfeksiyonu, tavukların yüksek vücut ısısında hızlı bir büyüme evresine ulaşır, bu nedenle tavuklar enfeksiyon için büyük bir rezervuar görevi görür. Bakteriler daha sonra gastrointestinal sistemi istila edebildikleri insanlara geçerler. Salmonella hem yatay (tavuktan tavuğa) hem de dikey olarak (yumurta yoluyla anneden civcivlere) bulaşır. Her iki patojen de bağırsak duvarının epitel hücreleri üzerindeki bağlanma bölgelerine bağlanır.

Bağırsağın önemi

Bağırsak sağlığı ve mikrobiyota, patojen kolonizasyonu ve sonuç olarak bulaşma üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Mikrobiyom karmaşık bir konudur, ancak mikrobiyota ve bağırsağın birbirleriyle etkileşime girdiği araştırmalarla detaylı olarak kanıtlanmıştır.

Mikrobiyota; beslenme ve büyümeyi, bağırsak morfolojisini ve bağışıklığı etkiler.

Bağışıklık, hayvan performansı göz önüne alındığında son derece önemli bir faktördür. Bağışıklık tepkisi enerji bakımından inanılmaz derecede maliyetlidir ve büyüme veya yumurta üretiminde kullanılması gereken enerjiyi uzaklaştırır. Bir tavuğun bağışıklık sistemi fonksiyonlarının yaklaşık %70'i bağırsak ile ilgilidir.  Bağırsak sağlığı ve mikrobiyotanın birlikte etkili bir şekilde çalışması, bağışıklığın işlevselliğini tam olarak sağlamada çok önemlidir.

Yem ve beslenme, çevre, ilaç tedavileri gibi birçok faktör mikrobiyotayı ve dolayısıyla hayvanın bağışıklık durumunu etkileyebilir.

Genellikle, üretim sistemine abiyotik veya biyotik stres faktörlerinin girmesine izin verildiğinde - veya örneğin, antibiyotikler kullanılıyorsa - mikrobiyota çeşitliliği azalır, bu da patojenik organizmaların çoğalmasını ve istilalarını kolaylaştırır. Bakteriler kendi mikro ortamlarını üreterek aynı türlerin daha fazla büyümesine izin verirler. Daha sonra birbirleriyle iletişim kurmak ve istilalarına başlamak için grup algılamasını kullanabilirler. Bu genellikle yararlı bakterilerin zararına olur. Bu gibi durumlarda, Salmonella ve Campylobacter gibi patojenler en yaygın istilacı türlerdir.

Peki, bağırsak mikroflorasını değiştirmenin gıda güvenliği ile ne ilgisi var? Daha çeşitli ve dengeli bir mikrobiyota oluşturabilirsek, bu durum bağırsaktaki türlerin dengesini değiştirerek patojen kolonizasyonu riskini azaltır.

Son genetik profilleme çalışması, Campylobacter ve Helicobacter cins gruplarında bir azalmanın yanı sıra, mikrobiyota modülasyonunun Salmonella üzerindeki etkisini vurgulamıştır. Modüle edilmiş mikrobiyotanın, kör bağırsak ve yumurtalıklarda bulunan Salmonella miktarını önemli ölçüde azalttığını ve bunun da yatay ve dikey bulaşmaları doğrudan önleyebileceğini göstermektedir. Bu, özellikle tavukların aşı korumasının geçtiği durumlarda yumurta endüstrisi için önemlidir.

Bağırsak mikroflorası nasıl değiştirilir?

Stres veya zorluklardan sonra bağırsak mikroflorasının rehabilitasyonu çeşitlilikteki kayıpları tersine çevirerek bağışıklığı artırabilir. Alltech, mikroflorayı normalleştirmek ve mikrobiyom çeşitliliğini desteklemek için Actigen® kullanılmasını tavsiye etmektedir. Bağırsak, besin sindirimi ve emiliminin ana noktası olduğundan, yalnızca bağışıklık için değil, genel performans için de hayati önem taşır. Bu sürecin verimliliği performansı doğrudan etkileyecektir. Sonuç olarak, Actigen; canlı ağırlık artışını desteklemekte, yem verimliliğini iyileştirmekte ve yaşanabilirliği desteklemektedir.

Son dönemde yapılan araştırmalarda, metabolomu, yani canlı organizmalardaki dinamik yapıya sahip küçük moleküllü metabolitleri, doğrudan etkileyen ve kör bağırsakta bulunan kısa zincirli yağ asitlerinin miktarını artıran kör bağırsak mikrobiyotası üzerinde Actigen'in etkisi ele alınmıştır. Değişen bir metabolom, yararlı bakterilerin büyümesi için daha iyi bir ortam yaratır ve yararlı bakterilerin daha az elverişli türlerle rekabet edebilmelerini sağlar. Sonuçta bu, mikrobiyotanın profilde değiştiği anlamına gelir. Her yaşta mikrobiyomu iyileştirmenin bir etkisi olmasına rağmen, erişkin mikrobiyomundaki doruk kolonileri elde edebilmek için genç hayvanların beslenmesi anahtardır. Bu etki daha sonra kümes mikroflorasını etkilemeye başlayacak ve bu da bir sonraki sürüyü etkileyecektir.

Kanatlı eti ve yumurta tüketimi artıştadır ve gelecekte de %2'nin üzerinde büyümeye devam etmesi beklenmektedir. Bu büyüme çiftçiler için bir can simidi olabilir. Tabii ki, bu artışın  1980'lerde İngiltere'de yaşanan Salmonella gibi gıda kaynaklı hastalıklara veya gıda güvenliği ile ilgili endişelere yol açmamasını sağlamamız çok önemlidir. Bu gibi olaylar bazen gerçeklere dayanmasa bile, sektörler için oldukça zarar verici olabilmektedir. Üreticilerin gıda standartlarını ve güvenliğini sağlaması, müşterilerinin güvenini korumaya yardımcı olacak ve büyümeyi sürdürmelerine olanak sağlayacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için sürülere iyi bakmak ve mikrobiyota çeşitliliğini korumaya odaklanmak son derece önemlidir.

Loading...