Skip to main content

Hayvansal gıda üretiminin çevre üzerindeki gerçek etkisi: 3 şehir efsanesi

Sığır eti ve süt üretimi hakkındaki söylem, geviş getiren çiftlik hayvanlarının metan ürettiği yönündedir. Buna göre; metan, güçlü bir sera gazıdır ve hayvancılık ve çevre için kötüdür.

California Üniversitesi profesörü ve hava kalitesi uzmanı olan Dr. Frank Mitloehner, geçtiğimiz yıl dijital bir platformda gerçekleştirilen Alltech ONE Sanal Deneyimi’nde yaptığı ana oturum konuşmasında, hayvansal gıda üretiminin iklim değişikliklerine etkisinin nötr hale getirilmesinde cesur bir yaklaşım öne sürmüştü. Dr. Mitloehner, “Evet, beni doğru duydunuz, sizleri hayvansal gıda üretiminin olumsuz iklimsel etkiler yaratmayan, iklim açısından nötr olduğu bir yere götürmek istiyorum" demişti.

Bilmemiz gereken en önemli sera gazları

Gaz

Moleküler Adı

Gaz tipi

Atmosferdeki ömrü (Yıl)

Global ısınma potansiyeli (GWP100)

Karbondioksit

CO2

Stok

1.000

1

Metan

CH4

Geçici

10

28

Nitröz oksit (Azot oksit)

C2O

Stok

110

265

Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinin çevresel etkisine ilişkin 3 şehir efsanesi

Mit #1: Hayvancılıktaki en yaygın sera gazı olan metan gazı, doğadaki diğer sera gazları gibi davranır.

Gerçek: Üç ana sera gazı karbondioksit, metan ve nitröz oksit (azot oksit), özellikle kaynaklarına, atmosferdeki ömürlerine ve global ısınma potansiyellerine bağlı olarak çevreyi farklı kritik yollarla etkilerler.

Karbondioksit ve nitröz oksit (azot oksit) “stok” gaz olarak bilinmektedir. Stok gazlar uzun ömürlü gazlar olup bir kez atmosfere salındıklarında birikmeye devam ederler. Örneğin; karbondioksitin atmosferde tahmini olarak 1.000 yıllık bir ömrü bulunur, yani 1020 yılında salınan karbondioksit muhtemelen bugün hala atmosferde bulunmakta.

Diğer taraftan metan “geçici” gazlardandır. Geçici gazlar kısa ömürlü gazlardan olup atmosferde daha kısa bir sürede yok olurlar. Metan gazının atmosferdeki ömrü yaklaşık 10 yıldır. Bu, metan gibi geçici bir gazın, stok gaz karbondioksite göre neredeyse 100 kat daha kısa bir süre boyunca çevreyi etkileyeceği anlamına gelmektedir.

Peki bu gazlar nasıl oluşuyor? Karbondioksit fosil yakıtların kullanımı sonucu ortaya çıkar. Fosil yakıtlar, dünyanın her yerinde evlerde, araçlarda ve endüstride enerji kaynağı olarak kullanılıyor.

Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, Dr. Mitloehner, karbondioksit gibi stok gazları "tek yönlü yol" olarak nitelendiriyor, çünkü bu gazlar sadece uzun ömürleri nedeniyle çevrede birikiyorlar.

Metanın çeşitli yöntemlerle üretilmesi mümkün, ancak en yaygın şekilde süt ve besi sığırlarının geviş getirme (geğirme) sürecinde oluşur.

Dr. Mitloehner, kısa ömürlü bir gaz olan metanın atmosferde gerçek bir artışa sadece mevcut sürünün ilk 10 yılında veya sürüdeki hayvan sayısının arttırılması durumunda neden olabileceğini ve metanın üretildiği hızda parçalanması sebebiyle, sürü kapasitelerinin sabit kalması durumunda metan seviyelerinin artmayacağını söylüyor.

"Burada söylemek istediğim tabii ki metanın etkisiz olduğu anlamına gelmiyor. Metan güçlü bir sera gazı, atmosferdeyken ısıyı hapsediyor. Ama asıl soru şu ki, çiftlik hayvanları gerçekten metan seviyelerinde ilave bir artışa neden oluyor mu? Atmosferde ilave karbon anlamına geliyor mu ve bu da ilave bir ısınmaya neden oluyor mu? Ve bu sorunun cevabı hayır. Sürekli aynı, hatta azalan sürü sayılarına sahip olduğumuz sürece, ilave metan ve dolayısıyla ilave iklimsel ısınma söz konusu olmamaktadır. Ve bu, çiftlik hayvanları yetiştiriciliği ile ilgili olumsuz anlatımları ve  önyargıları değiştirebilecek bir bilgidir."

Diğer taraftan, karbondioksit, yerkabuğunun altında hapsolmuş, milyonlarca yıllık fosil yakıtların çıkarılmasıyla oluşuyor. Dr. Mitloehner, bu uzun ömürlü iklim kirleticilerinin sadece salındığını ifade ediyor. "Evet, atmosfere yerleşiyorlar, ancak büyük ölçüde bir batış yok."

Karbondioksit ve metan çok farklı gaz türleridir. Çevresel açıdan çok farklı ömürleri bulunmaktadır. (10 yıla karşı 1.000 yıl). Peki ya global ısınma potansiyelleri? 

Mit #2: Sera gazlarının küresel ısınma potansiyelini (GWP100) değerlendiren mevcut yöntem, tüm önemli değişkenleri doğru bir şekilde açıklamaktadır.

Gerçek: GWP100'ü hesaplamanın ana yöntemi, metan gibi kısa ömürlü gazların global ısınma üzerinde gelecekteki etkilerini yanlış temsil etmektedir. Yeni GWP* yöntemi daha gelişmiş ve kapsamlı bir ölçümdür.

Yaklaşık 30 yıl önce Kyoto Protokolü’nde ortaya konan ilk GWP100 sınırları, global ısınmayı değerlendirmek için oldukça olumlu bir adım oldu. Ancak bu ilk belgeler, değişkenliği ve bilinmeyen değerleri hesaba katmak için birçok dipnot ve uyarı içeriyordu. Dr. Mitloehner, bu dipnotların bir süre sonra göz önünde tutulmamaya başlandığını ve insanların sadece belirtilen sınırlar üzerinden hareket etmeye başladığını ve bunun, hayvan yetiştiriciliği ve hayvansal gıda üretiminin başını belaya sokan tehlikeli bir duruma dönüştüğünü söylüyor.

Mevcut GWP100 ölçümü, metanın global ısınmaya olan etkisini aşırı şekilde değerlendirmektedir. Kısaca açıklamak gerekirse, GWP100 ölçümlerinin tümü bir milyar ton karbondioksit eşdeğerine standardize edilmiştir. Bu nedenle, karbondioksit olmayan tüm gaz emisyonları, her bir gazın emisyon miktarı ile 100 yıllık küresel ısınma potansiyeli çarpılarak dönüştürülür. Metanın GWP100 değeri 28'dir, yani bu yaklaşımla atmosferdeki karbondioksitten 28 kat daha güçlüdür.

Ne yazık ki, bu tür bir hesaplama, metan gibi akış gazlarının yaklaşık 10 yıl sonra yok olduğu ve GWP100 formülünde açıklandığı gibi 100 yıllık sürenin tamamı boyunca devam etmeyeceği gerçeğini tamamen göz ardı etmektedir. Diğer taraftan, karbondioksit gibi stok gazların çevredeki 1.000 yıllık varlığı boyunca oluşacak  etkileri hafife almaktadır.

Dr. Mitloehner, yeni GWP* ölçüm yönteminin öncüsü olarak Oxford Üniversitesi'nden Dr. Myles Allen'ı gösteriyor. “Yeni GWP* yöntemi global ısınmanın hesaplanmasında   atmosferdeki hem gaz yoğunluğunu hem de gaz ömrünü daha iyi açıklıyor. Global ısınma emisyonlarını açıklayan bu yeni yaklaşımın ivme kazanacağını ve yakında bir gerçeklik haline geleceğini düşünüyorum.”

Mit #3: Amerika Birleşik Devletleri, artan global nüfus ve talebe ayak uydurmak için süt ve besi sığırlarının sayısını artırmaya devam etti ve bu durum metan emisyonunu arttırdı.

Gerçek Amerika Birleşik Devletleri 1970'lerde en yüksek süt ve besi sığırı sayısına ulaştı ve o zamandan beri hayvan sayısını her on yılda bir düşürerek toplamda 50 milyon azalttı.

Son yarım yüzyılda, Amerika Birleşik Devletleri verimliliği ve üretkenliği arttırmak için muazzam bir ilerleme kaydetti ve bunu yaparken toplam süt ve besi sığırı sayısını da azaltmayı başardı. Örneğin, 1950'de ABD'nin süt sığırı sayısı 25 milyonla zirve yaptı. Oysa bugün, toplam süt sığırı sayısı 9 milyon olmasına rağmen %60 daha fazla süt üretimi gerçekleştirilebiliyor. Bu da, 14 milyon daha az inekle çok daha fazla süt üretimi anlamına geliyor! Hindistan ve Çin gibi ülkelerde sığır sayıları artmaya devam ederken, Amerika Birleşik Devletleri'nin son elli yılda bahsedilen nedenle metan üretimini arttırmadığı, dolayısıyla buradaki çiftlik hayvanlarının sera gazı oluşumunda ilave bir artış yaratmadıkları söylenebilir.

Peki bu ne anlama geliyor?

Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği, diğer sektörlerden farklı olarak, yalnızca sera gazı üretimini azaltmaya yardımcı olmakla kalmayabilir ve aynı zamanda atmosfer üzerinde net bir soğutma -yani global ısınmayı aktif olarak azaltma- etkisi de yaratabilir.  

Aşağıda yer verilen üç senaryo, karbondioksit ve metan arasındaki önemli farklılıkları ve global soğutmayı üretebilme yeteneklerini göstermektedir. Artan emisyonlarla birlikte, ısınan karbondioksit artan bir oranda artarken, metan da artmaya devam etmektedir. Ancak sabit emisyonlarda, karbondioksitten kaynaklanan ısınma artmaya devam ederken, metan global ısınmada ilave bir artış yaratmamaktadır.

Dr. Mitloehner, kendisini asıl heyecanlandıranın 3.senaryo olduğunu belirtiyor. Bu senaryoya göre metan gazı %35 oranında azaltıldığında karbonu aktif olarak atmosferden çıkarmak ve net bir soğutma etkisi elde etmek mümkün görünüyor. Endüstrimizdeki metanı azaltmanın yolları bulunduğu takdirde, global ısınmaya yol açan ve önemli ölçüde farklı toplulukların -havayolu araçlarının, arabaların, evlerin, fabrikaların- kullanımının yol açtığı sera gazları hakkında mücadele edebilir ve kendimizi savunabiliriz."

Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği ve hayvansal gıda üretiminin iklim değişikliğine olumsuz etkileri hakkında şu anda söylenenler olumsuz olsa da, uzun süredir devam eden eleştirileri çürütmek için artık artan bir umut ve yeni veriler mevcut. Dr. Mitloehner’ın %35’lik metan azaltımı senaryosunun mümkün olduğunu kanıtlayan çeşitli örnekler bulunuyor. Örneğin; Kaliforniya, yalnızca son beş yılda, geliştirilmiş verimlilik ve anaerobik çürütücülerin teşviğinin kombinasyonu, alternatif gübre yönetimi uygulamaları ve diğer teknolojiler yoluyla metan emisyonlarını %25 oranında azaltmayı başardı.

Dr. Mitloehner, bu örnekleri Kaliforniya dışında, ülkenin diğer bölgelerinde ve dünyanın başka yerlerinde de gerçekleştirmenin mümkün olabileceğine inanıyor.  Sera gazlarında, özellikle metan gibi kısa ömürlü sera gazlarında bu tür azaltımlar gerçekten başarılabilirse, bu, hayvancılık endüstrisinin nötr iklim yolunda güçlü şekilde ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor.

Dr. Mitloehner’in tarım ve hayvancılığın gerçek çevresel etkilerini tartışmaya açtığı ve ONE Sanal Platformunda yer alan Türkçe seslendirmeli “Havayı Temizlemek: Tarımsal Mitleri Çürütmek” başlıklı konuşmasına ve endüstrimizle ilgili çekici birçok içeriğe Alltech One Sanal Platformu’ndan ulaşabilirsiniz.

Kayıt olmak için: One.alltech.com

Loading...