Skip to main content

Global süt üretiminin analizi

Matthew Smith, sürdürülebilirliğin süt endüstrisi için pazarlık konusu olmadığına ve üreticilerin bunu bir maliyet olarak değil, kesinlikle verimlilik stratejisi olarak görmesi gerektiğine inanıyor.

Gıda tedarik zincirinin geçtiğimiz yıllar boyunca değişimi, tüketici yeme alışkanlıklarında da değişime yol açtı. Alltech'in başkan yardımcısı Matthew Smith, süt ürünleri endüstrisindeki değişiklikleri değerlendirirken, süt ürünlerine olan global talebi, süt ürünleri alternatiflerinin etkisini, sürdürülebilir süt ürünleri üretimini ve çiftliklerdeki atık yönetimini de dikkatle ele almak gerektiğini söylüyor. 

Tüm dünya COVID-19 nedeniyle beklenmedik ve oldukça zor bir dönem geçirmeye devam ediyor. Bu deneyimin birkaç önemli sonucundan bahsedebilir misiniz?

Açıkçası bu konuda gördüğüm en önemli sonuç, üreticilerin ve gıda tedarik zincirinin her şeye rağmen, şartlar karşısındaki dayanıklılığı ve direnci oldu. Hayatım boyunca, bir süpermarkete girdiğimde boş raflarla karşılaşma ihtimalim olabileceğini aklıma bile getirmemiştim. Dünyadaki pek çok insan gibi ben de buna şahit oldum. Ancak, şokun hemen sonrasında gıda tedarik zincirinin şartlara büyük bir hızla adapte olduğunu ve yiyeceklerin raflara geri döndüğünü gördük. Bu gerçekten büyük bir başarı.

Tedarik zincirindeki müşterilerimiz, talebin QSR (hızlı restoran servisi) segmentinden perakendeye doğru kaydığını söylüyorlar. Yani, süt ve süt ürünleri ile ette, perakendeye doğru bir eğilim var. Ayrıca, kişisel olarak benim için de önemli olan şey, şu anda yiyecekleri ele alış şeklimizdeki değişiklikler. Yiyeceklerin kökenine, nasıl üretildiğine ve faydalarına daha fazla odaklanmaya başladık. Bu noktada yeme alışkanlıklarımız değişiyor ve gıda sağlığı, sağlıklı gıda -eşittir sağlıklı insanlar- konusunda artan bir farkındalık var.

Böylece talebin doğası değişti. Ya fiyatlandırma? Bu süre zarfında süt ve süt ürünleri fiyatlandırmasında neler oldu?

Bugünkü duruma bakarsak, talebin yüksek olduğunu düşünüyorum. Geçen yılın ilk altı ayında üretici fiyatlandırmasında bazı bölgelerde hızlı bir düşüş gördük. Yani, talep düşmüştü. Ancak, geçen yılın ikinci yarısından sonra pazar kendini düzeltti.

Bence talep tarafındaki itici güçlerden biri de sütün sağlıklı bir içecek olduğu ve bağışıklığı geliştirmesi açısından sağlığa faydası olduğuna dair düşünce. Emtia perspektifinden bakıldığında talebin hala iyi olduğunu düşünüyorum. Ciddi miktarda stoklama olasılığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Şu anda tüm dünyada bu konuda dikkatli bir bakış var. Stokların artması durumunda bu elbette talebin bazı şekillerini de değiştirecektir.

Üretimde proteinin kaynaklarının tedariğinde, özellikle soyada önemli zorluklar görmeye başladık. Bence birçok bölgedeki üretici bu fiyat artışlarından etkilenmiş durumda, yem maliyetleri bundan gerçekten çok etkilendi. Gittikçe büyüyen bu durum, karlılıkları da etkileyecektir. Dünyanın bazı bölgelerinde, geçen yılın bu zamanlarına göre %7-10 daha fazla artış var. Piyasaların bize söylediği bu ve bu, üreticiler için daha da zorlu hale gelerek karlılıklarını baskı altına alabilir.

IFCN (Uluslararası Çiftlik Karşılaştırma Ağı) verilerine göre, süt ve süt ürünleri üretiminde çok büyük bir artış oldu. Dünyanın hangi bölgelerinde üretimde daha fazla büyüme görüyorsunuz?

Yaklaşık 10 yıl kadar önce, gıda endüstrisi ve diğer endüstriler hakkındaki verileri bir araya getiren Euromonitor'den bir rapor okumuştum ve Asya'daki süt talebi için yıllık %10'luk bileşik büyüme oranı öngördüklerini çok net bir şekilde hatırlıyorum. Bu orana baktığımı ve "Bu olamaz" diye düşündüğümü hatırlıyorum, çünkü dünyanın geri kalanında bu oran %1'den azdı. Ancak geçtiğimiz 10 yıllık döneme baktığımızda bunun gerçekleştiğini görebiliyoruz. Talep kesinlikle orada. İnsanlar Asya-Pasifik bölgesinde her yerde süt içmek istiyorlar. Ve bazı etmenler var olduğu sürece bugün ve gelecekte bu devam edecek.

Dolayısıyla, aynı bölgelerde üretimde de büyüme görüyoruz. Diğer taraftan bu bir sınav. Yem üretiminde sınırlamalar olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Asya'nın bazı bölgelerinde süt sığırı yetiştirmek büyük bir zorluktur. Ancak, aynı zamanda Asya'ya gidenleri veya bu yemleri yetiştirme ya da inekleri yönetme konusunda daha fazla eğitim alanları, süreçlere uyum sağlayan yeni yatırımları da görüyoruz. Böylece üretimde büyük bir patlama gözlemliyoruz. Bu patlama Güney Asya'da başladı. Özellikle çok sayıda kötü durumdaki ineğe sahip olan ve bu inekleri daha verimli hayvanlara dönüştüren Hindistan'da. Üretimde küçük bir artış olsa bile, hacimde büyük bir değişiklik görüyoruz. Bu durum Asya dışında dünyanın diğer bölgelerinde de yaşanıyor. Rusya’ya bakacak olursak, üretim açısından gerçekten yatırımın geri dönüşünü doğru şekilde yönetiyor, peynir ve tereyağı ithalatına bağımlılıktan uzaklaşıyor ve üretkenliği gerçekten artırıyor.

Dünyada üretimin düşüşte olduğu noktalar var mı?

Bunu üretimin düşmesi olarak görmüyorum. Bunun bir düşüş olduğunu iddia etmek mümkün olsa da, muhtemelen büyümüyor. Dünyanın bazı bölgeleri örneğin; bazı Latin Amerika ülkeleri, Asya'nın bazı bölgelerinde olduğu gibi, ekonomik ve politik koşullar nedeniyle büyük bir zorluk yaşıyor. Aslında, Japonya ve Kore’de de hacimsel düşüşler görüyoruz. Ama bence, bu yine de daha çok yüksek üretim maliyetlerinden kaynaklanıyor ve belki de insanlar şu anda başka yollar arıyorlar.

Hindistancevizi, badem, pirinç, yulaf ve diğer bitki bazlı kaynaklardan elde edilen süt ürünleri alternatifleri inek sütüne olan talebi nasıl etkiliyor?

Şirketler ve perakendecilerle konuşmalarımıza dayanarak bu segmentin net şekilde büyüdüğünü söyleyebilirim. Ancak rakamlar yalan söylemez ve verileri iyi analiz etmemiz gerekiyor. Gerçek şu ki, süt ürünleri talebinde önemli bir etki olduğunu düşünmüyorum. İstatistiklere baktığınızda, Avrupa'da, 2019'daki bu alternatiflerin toplam hacmi, Avrupa'daki süt sığırları tarafından üretilen hacmin %1'i kadardır. Yani, önemli bir etkisi olmadığını söylemek mümkün. İnsanlar çoğalmaya ve gelişmeye devam ettikçe süt ürünlerine olan talep de artmaya devam edecektir. Belki büyüme oranları açısından değil ancak üretim hacmi açısından kesinlikle kazanan süt ve süt ürünleri.

Süt ürünleri üretimiyle ilgili en önemli zorluklar neler ve bunların üstesinden nasıl gelebiliriz?

Bugün artık sürdürülebilirlik konusundaki tartışmaların son bulduğunu düşünüyorum. Sektördeki karar alıcılar bizlere daha çok sürdürülebilirlik konusunda ne yaptığımızı soruyor. Bu noktada, üreticilerin sürdürülebilirliği ek bir maliyet olarak görmemesinin kritik olduğunu düşünüyorum. Sürdürülebilirliği gerçek ışığında görürseniz, bu bir verimlilik olanağıdır. Ve bu mesajı üreticilere, tedarik zincirinin her bir halkasına taşımaya devam etmeliyiz. Bunu doğru yapmamız çok önemli.

Tarihte çok geriye gitmek zorunda değiliz. Tarımda tüm türlerde, çiftçilerin son 50 yılda çok daha verimli hale geldiği açıktır. Ve bu konuda oldukça iyi bir iş çıkardığımızı söyleyebiliriz. Ancak daha yapılacak çok şey olduğunu biliyoruz. Karar alıcılara ve halkımıza bu olumlu değişimi gösterebilmemiz için çok önemli bir yol var: İnovasyon.

İnovasyon, endüstrimizin nasıl sürdürülebilir olduğunu ölçmemize, izlememize ve tanımlamamıza kesinlikle yardımcı olacaktır. Bence sürdürülebilirlik konusundaki en büyük zorluk budur.

Alltech E-CO2'deki liderlik rolünüzü göz önüne aldığımızda, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakat hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Avrupa'nın 2050 yılına kadar dünyada karbon nötr hale gelen ilk kıtaya dönüşme hedefi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bunun övgüye değer ve teşvik edici bir konu olduğunu düşünüyorum. Şu anda tartışılan ve yakında yasa haline gelebilecek bu hedefler, bilimsel bir temel gerektiriyor ve politikaların tüketici talebini de hesaba katması gerekecektir.

Gerçekten de, Yeşil Mutabakat’ın merkezinde insan sağlığı yatıyor. İnsan sağlığı tam merkezde yer alıyor. Elbette, tarımsal girdilerin, gübre ve pestisitlerin kullanımının azaltılması ya da daha verimli haritalama ve ölçüm sistemleri hakkındaki gelişmeler uzun yıllardır devam ediyor. Ancak nihayetinde, bu girdilerin kullanımının azaltılması, potansiyel olarak gıda üretiminde bir azalmaya yol açabilir ve bu da sonuçta perakendecilerin raflarını dolduramayacağı anlamına gelebilir. Bu nedenle, bilimsel temelli hedeflere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu, bilimin bizi doğru şekilde yönlendirmesi için büyük bir fırsat aslında.

Tarımsal üretim sonucu ortaya çıkan atıkların yönetimi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Herhangi bir tarımsal üretim sistemindeki atık her zaman fiziksel olarak algılanmıştır. Örneğin; tipik bir süt üretim biriminde, bu kayıplar daha çok yeme odaklı hesaplanmaktadır, ki bu oran %25'lere kadar çıkabilmektedir. Ancak, çevresel atıkların ve israfın da önemli bir husus olduğu gerçeğini buna eklememiz gerektiğini düşünüyorum.

Üreticiler israf seviyesinin giderek daha fazla farkına varıyorlar ve biz verimlilik kazanımları elde ettikçe sorunun asıl özünün bu kayıpları azaltmak olduğunu da anlıyorlar. Çiftlik yönetim uygulamaları ve makineler bizlere bu konuda uzun bir yol kat ettirmiştir. Yine, beslenme bize uzun bir yol kat ettirmiştir. Özellikle yem katkı maddelerinin kullanımıyla bu kayıpların önemli bir kısmı hafiflemiştir. Ama tüm bu faktörlerin bir arada ele alınması gerekiyor. Bu, %100'e ulaşmak için 100 şeyi de %100 oranında yapmakla ilgilidir. Proteine ​​dönüştürülen yemi doğru miktarda alabilmemiz için her şeyin bir araya gelmesi gerekiyor. Ve nihayetinde, atıkta %1'lik bir azalma, kendi kendine yeterliliği ve sürdürülebilirliği olumlu yönde etkileyecektir.

Bir araya gelen şeylerden bahsetmişken, gıda tedarik zincirinde daha fazla konsolidasyona ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, daha fazla bir araya gelmeye ihtiyaç var. Örneğin; Batı dünyasındaki birçok ülkedeki gıda tedarik zincirini Asya'daki gıda tedarik zincirleriyle karşılaştırdığımda, hasat edilen mahsullerden çiftliğe, yem maddelerinden hayvanlara ve işleme aşamasına kadar inanılmaz bir entegrasyona sahip olduklarını, perakendeciye giden yolda tek bir zincir oluşturduklarını görmek mümkün.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde çok daha fazla entegre olmuş yapılar göreceğimizi ve bazı perakendecilerin zincire yeniden entegre olacağını düşünüyorum. Örneğin; İngiltere'de daha fazla mülkiyet sahipliği olacaktır. Perakendecilerin çoğu artık özel ilaç üreticisi tedarik gruplarına sahip olabilecek ve bu endüstrimiz için iyi bir gelişme. Çünkü iş birliği açısından büyük bir ilgi var. Son 1-2 yılda karşılaştığımız zorluklar düşünülürse, entegre gıda tedarik zincirlerinin bir krize yanıt vermede dağınık halde olanlardan çok daha hızlı olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla, bir araya gelmeye yönelik eğilimin arkasında bu bir dizi gücün olduğunu düşünüyorum.

Gıda güvenliğini tanımlar mısınız? Sizce gıda güvenliği nedir?

Gıda güvenliğine basit bir mercekten bakma eğilimindeyim. Günün sonunda kendisine "Bugün ne kadar yemek israf ettim?" sorusunu soran ve "Sıfır, hiçbir şeyi boşa tüketmedim" cevabını veren insanlar için gıda güvenliği de önemli bir konudur. Bence, gıda güvenliğine ilişkin global ticaret ve yönetmeliklerin gerekliliklerini karşılamada en büyük zorluk hastalıklardır. Bunlar hayvan veya insan hastalıkları olabilir. COVID19’un, şap hastalığının, kuş gribinin veya SARS’ın aslında çoğu tedarik zincirinde ne kadar zarar verici olabildiğini görüyoruz. Bu nedenle, bir adım önde olmak için tedarik zincirinin dayanıklılığından emin olmaya ve elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışmamız önemlidir.

Son dönemde dikkatinizi çeken yenilikler veya teknolojiler bulunuyor mu?

Çiftçilik endüstrisini anlamayan bazı insanlar için şaşırtıcı gelebilir ancak teknoloji, bugün nihayet sektörümüzün her yerinde. Birkaç hafta önce çiftçiliğin sadece hayvanlardan oluştuğuna inanan bir grup çocukla konuşmuştum. Günümüzdeki çiftçiliğin yapay zekayla, büyük veriyle, stok yönetimi açısından fark yaratabilen robotlarla ilgili olduğunu öğrenince çok şaşırdılar.

Teknoloji konusunun bence birçok parçası var. Yine de teknolojiyi kullanarak üretici yerine işlere göz kulak olmak, diğer önemli işlerine odaklanarak zaman geçirmesine yardım etmek, müdahale gerektiren zamanda uyarmak mümkün. Ve bunu yapabildiğimizde çiftlikteki işler üzerinde gerçek bir etki yaratabiliriz. Çeşitli teknolojiler aracılığıyla verilerin toplanması ve bu verilerin sürdürülebilirlik açısından bize ne anlatacağını görmek önemli. Ne kadar çok biriktirirsek, o kadar çok yorumlayabiliriz ve o kadar çok öğrenebiliriz. Bu yüzden, sürdürülebilirlik hakkındaki tartışmalara ayak uyduran teknolojinin bizi götüreceği yer konusunda gerçekten heyecanlıyım. Gerçekten de, tarımsal gıda üretimindeki başarı hikayemizi anlatmak için mümkün olan her yere odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum.

Loading...